0001 – Siz (Mustafa Kurdoğlu) bu çalışmayı inancınızda gördüğünüz bir eksiklikten ve bu eksikliğin giderilmesi sebebiyle mi yaptınız?

Bilgi varsa İnanç yoktur, İman vardır.
İnanç yerini İmana bırakır, İmana dönüşür.

Bilmediğin bir şeye inanırsın, bildiğin bir şeye iman edersin.

Bir başka şekilde Sn. Senai Demirci’nin deyimiyle
“Ne kadar az anlarsak o kadar çok inanırız.”

Çarpıtılmış Hristiyanlığın ortaya koyduğu iman/inanç kavramlarını İslam ıslah etmiş, olması gereken aslına döndürmüştür. Kant’ın “İnanca yer açmak için bilgiyi inkar ettim” sözü, çarpıtılmış Hristiyanlığın iman/inanç anlayışına dair bir açıklamadır. İslam’ın ve çarpıtılmış Hristiyanlığın ortaya koydukları iman/inanç kavramları arasındaki farkın çok iyi bilinmesi gereklidir. Bu fark bilinmiyorsa, konunun yanlış anlaşılması kuvvetle muhtemeldir.

Konuyu aşağıdaki alt başlıklar ile ele alalım:

  • Tanrı’nın varlığı ve insan ilişkilerindeki yeri.
  • İnanç, inanmak ve gerekçelendirilmiş inancın bilgiyi oluşturması sonucunda, ortaya çıkan kanıta dayalı olarak İmanın oluşması.
  • Benim yaptığım çalışmanın “Kur’an Sayısal Yapısının” kısa tanıtımı.

Öncelikle, yaptığım çalışma ve dini anlayış konusundaki düşüncelerimi kısaca belirtmek isterim:

Bu çalışma bir dinin propagandası değildir, kimseyi bir dini anlayışa ikna etme gayesi ve kaygısı yoktur. Herkesin dini anlayışı özeldir ve kendini ilgilendirir. Kimsenin dinine karışma gibi bir niyetim asla olamaz.

Benim dinim olan İslam’a göre hidayet Allah’tan dır.

Ben ancak insanların dini anlayışlarına veya düşüncelerine saygı duyarım.

Tanrı’nın varlığını, matematik dehası Blaise Pascal’dan alıntı yaparak inceleyelim.

Kavram Tanımları:

Tanıtlamak: Bir savın veya bir önermenin doğruluğunu, yadsınamayacak bir biçimde, açık bir kesinlikle belgelemek veya tanık, belge göstererek, somut olarak ortaya koymak, göstermek.

Töz: Kök, asıl, temel, cevher, öz, değişen şeylerin özünde değişmeden kaldığı varsayılan idealist kavram.

Blaise Pascal’ın Tanrı’nın varlığı başlıklı kısa yazısında ne kadar çok şey anlattığını görmenizi isterim. Pascal bir matematik dehası, olasılık hesaplarında çığır açmış bir isim. (Bakınız Pascal Üçgeni). Pascal yazısında Tanrı’nın varlığının somut olarak, fiziksel bir kesinlikle ortaya koyulamayacağını, tanıtlanamayacağını önerme olarak öne sürerek başlıyor.

TANRI’NIN VARLIĞI TANITLANAMAZ ?!!

Blaise Pascal bu ifadesinde adeta çok kritik bir satranç hamlesi gibi, size çok fazla seçenek bırakmıyor. Bu önermeye ya evet diyeceksiniz yada hayır. Hayır deme şansınız bence yok?!! Çünkü hayır derseniz Tanrı’nın varlığı savının doğruluğunu, belgeleyerek veya tanık göstererek, yadsınamayacak bir biçimde, açık bir kesinlikle ortaya koymanız gerekecek.

Birinci önermeyi kabul eden kişinin, Pascal’ın karşı koyulamaz satranç hamleleri karşısında artık hiç bir şansı kalmamıştır. Ve ardından ikinci ve yıkıcı büyük darbe gelir.

ONDAN YANA VEYA ONA KARŞI OLUNAMAZ,

Bu hamlenin yıkıcı hakimiyetini anlamamız için kendi fikirlerimi paylaşmak istiyorum; Pascal bu ifadede bir durum tespiti yapıyor. Bu durumda bir tarafta Tanrı vardır, diğer tarafta biz varız. Tamam ama?!! İfadenin verdiği anlama konsantre olursak bir üçüncü şahsın gerekli olduğunu hemen anlarız. Çünkü biz Tanrı’dan yana olacaksak, demek ki bizim fikrimize katılmayan başkaları var ve biz onlara göre bir konum alıyoruz veya tam tersi. Her ne şekilde olursa olsun ifade üçüncü bir tarafı gerekli kılıyor. Yani ifade edilen durumda bir Tanrı var, biz varız ve bir başkası daha var. İşte olayın yıkıcı noktası bunu fark ettiğimiz an ortaya çıkar. Pascal bu ifadesiyle, bizim karşımızdaki kişiye göre aldığımız konumun, karşımızdaki kişi ile aramızdaki hukukun durumunu açıklamaktadır. Bizim karşımızdaki kişiyle olan her türlü ilişkimizde, hukukumuzda Tanrı’dan yana veya ona karşı olunamayacağını, Tanrısal bir referansın kullanılamayacağını ortaya koymaktadır. Neden? Çünkü “Tanrı’nın varlığı tanıtlanamaz” önermesini kabul etmiş bulunuyoruz, bu ise bizim elimizi bağlıyor, bundan dolayı, üçüncü şahıslarla aramızda oluşan maddi hiç bir duruma, Tanrı referans olarak gösterilemez, kullanılamaz. Bunun bir sonucu olarak da “ondan yana veya ona karşı olunamaz“. Olay bu kadar açık, bu kadar derinlemesine kapsamlı ve kısa, ancak bir matematik dehası tarafından ifade edilebilirdi. Ben Pascal’ın bu ifadesi önünde saygıyla eğiliyor, şapka çıkarıyorum. Paragrafın başında “yıkıcı hakimiyet” ifadesini niçin kullandığımı şimdi daha iyi anlıyorsunuzdur umarım. Çünkü Pascal’ın ikinci hamlesi bu ifade, bazılarının Tanrısal referanslar üzerine kurmaya çalıştıkları hegemonyalarını yıkar, yerle bir eder. Dinciler; ondan yana olurlar, Ateistler; ona karşı olurlar. Ve son hamlede Pascal bireye, başka hiç bir otoriteye değil, sadece Tanrı’ya kul olunarak, özgürlüğün zirvesine giden yolu gösterir.

KUTSAL KİTAPLARDAKİ TANRI’YA İNANILIR VE DUA EDİLİR.

Benim düşünceme göre bu ifade şöyle de olabilirdi.

KUTSAL KİTAPLARDAKİ TANRI’YA İMAN EDİLİR VE DUA EDİLİR.

Yazının devamında Pascal kendi Tanrı anlayışını yine çok temiz bir dille, sebepleriyle beraber açıklar. Özellikle şu tespiti çok vurucudur. “Tanrısız insanın sefaletine insani hiç bir çözüm ilaç olamaz“. Pascal Tanrı’ya imanın bireysel olduğunu, tamamen kişisel bir tercih olduğunu açık bir şekilde vurgulayarak, insanın sorunlarına çözümler ararken göz ardı edilemeyeceğini net bir şekilde ortaya koyar.

İMANIN OLUŞUM SÜRECİ

Allah’a inanmak onun varlığını kabul etmek değildir!!!
(Bu bize böyle öğretildi ama doğru değil…)
Allah’a inanmak sözlerinin doğru olduğunu kabul etmek demektir.
Hz. Peygamber ile savaşanlar Allah’ın varlığını kabul ediyor fakat sözlerin (Kur’an’ın) İnsan sözü olduğunu iddia ediyorlar ve dolayısıyla, Hz. Muhammed a.s.’ın nübüvvetini kabul etmiyorlardı.

Dolayısıyla öncelikle sözün (Kur’an’ın) İnsana ait olmadığının bilimsel olarak ortaya koyulması şarttır ki bu Kur’an’ın açık bir talebidir. Çünkü Kur’an bizi inanmaya değil, bilmeye (Şahit olmaya ve Akletmeye) yani, iman etmeye (emin olmaya ve güvenmeye) çağırır. İnanmak bir zahmet gerektirmez, kolaydır. Oysa bilmek, emin olmak ve güvenmek için çaba, bilimsel faaliyet gereklidir. Bu çalışma bu çabanın bir sonucudur.

Şahit olmak, gözlem, ölçüm ve deneyim ile olur. Bunlar açıkça görülür ki bilimsel faaliyeti tanımlar. Ben bunu kısaca Fizik olarak tanımlıyorum. Fakat bu faaliyetlerin, bilimin bir sınırı olduğunu gayet iyi biliriz, gerçekliğe ulaşamadığımızı rahatlıkla görürüz. Daha önümüzde gidilecek çok yol vardır. İşte bu yolu Aklederek kat edebiliriz. Akletmek, mantık çerçevesinde felsefe yapmak ile olur. Kısaca matematik ve metafizik diyebiliriz.

Kur’an bizi inanmaya çağırıyor değil,
Kur’an bizi başından sonuna şahit olmaya ve akletmeye çağırıyor.
(Dr. Senai Demirci)

İnanç : En geniş tanımıyla bir kişinin belli bir iddiayı ya da varsayımı, sezgisel yol (hissetme) ile “doğru” ya da “yanlış” kabul ettiği psikolojik bir durumdur. İnanç merkezli bir beyne sahip birey için ampirik veya bilimsel ispatın bir önemi yoktur.

İnanmak: Bir şeyin doğru olduğunu bilmeden (bilgi ile elde edilmiş delile ihtiyaç duymadan, bilme süreçlerinden geçirmeden, bilme süreçlerine ihtiyaç duymadan) sezgisel olarak kabul etmek.

İnanmak ile ilgili Türkiye’de yaşayan insanımızın kafasında bir anlam kayması yaşandığını düşünüyorum. Şöyle ki; Türkiye’de yaşayan insanımız “Allah’a inanıyorum” derken, ifade ettiği anlam ile “Mehmet’e inanıyorum” ifadesindeki anlam farklılık göstermektedir. Söz konusu “Allah” olunca, inanmak kavramı; varlık veya yokluğunu sorgulamak anlamında kullanılmaktadır. Diğer tarafta söz konusu “Mehmet” olunca, inanmak kavramı Mehmet’in söylediği bir sözün doğru olduğunu kabul etmek ve ona güvenmek anlamında kullanılmaktadır. Doğru kullanım, söylenen bir sözün doğru olduğunu kabul etmek ve ona güvenmek olmalıdır. Dolayısıyla Allah’a inanmaktan kasıt, Allah’ın mesajının doğru olduğunu kabul etmek ve ona güvenmek olmalıdır. Bu ise mesajı okuyup anlamakla mümkündür.
(İnternetteki inanç ile ilgili diğer tanımlara bakınız, farkı kendiniz görebileceksiniz.)

İman: Sözlükte “güven içinde bulunmak, korkusuz olmak” anlamındaki emn (emân) kökünden türeyen îmân “güven duygusu içinde tasdik etmek, doğruluğunu delile dayalı bilerek kabul etmek” demektir.
Benim ifademle İman: Gerekçelendirilmiş inancın, yani bilginin kanıtlara dayanarak doğru olduğunun kabulü sonrası, insan duygusu ile bağlantısının kurulduğu ve güvenin (teslimiyetin) oluştuğu durumdur.
Başka bir bakış açısıyla iman; kalbe inen fikirdir. Aksiyon değeri vardır, motor görevi üstlenir, insana doğru bildiğini yaptırma gücüne sahiptir.

Sn. Senai Demirci’nin vurguladığı şu cümle çok manidardır.
“Ne kadar az anlarsak o kadar çok inanırız.”

İman kavramı ile İnanç kavramı arasında
çok önemli ve dikkate alınması gereken
kritik bir fark vardır

GÜVENMEK (Emin olmak)

Güvenin oluşması için delile, kanıta veya ispata ihtiyaç vardır. Bu kanıtın fiziksel (somut) olması gerekli değildir. Yani kanıt veya ispat matematiksel veya mantıksal (soyut) da olabilir. Fakat güvenin oluşabilmesi için delil, kanıt veya ispat mutlaka aranır. Delilin, kanıtın veya ispatın ortaya çıkarılma sürecine gerekçelendirme süreci denir. Tamamen bilimsel bir süreçtir. Veriler gözlem ve ölçüm ile toplanır, bilimsel metotlar kullanılarak deneyler yapılır, önceki tecrübelerden faydalanarak sonuçlar elde edilir ve kanıtlar ortaya koyulur. Bilgi üretilmiş olur. Bu bilginin ortaya koyduğu kanıtlar güvenin oluşmasını sağlar. İşte inanç bu şekilde imana dönüşür ve iman oluşur.

İslam anlayışında, imanın ilk şartı şöyledir: “Ben tanıklık ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve yine tanıklık ederim ki Muhammed onun kulu ve elçisidir.” Tanıklık (şehadet) etmek, bir olayı görmek demektir. Olayı görmeyene tanık (şahit) denilemez. İslam’a göre Allah görülmez, bu nedenle evrende yapılan gözlemlerin nihayetinde bizi getirdiği nokta matematiksel (mantıksal) bir çıkarım noktasıdır. Biz matematiksel bir çıkarım sonucunda Allah’ın gerekli olduğu sonucuna varırız. Burada “duyduğumuza göre” veyahut “söylendiğine göre Allah’tan başka ilah yoktur” denmez. “Ben şahitlik ediyorum” denir. Yani Allah’ın varlığını, birliğini ve nübüvveti (Peygamberliği ve Kur’an’ı) “kanıtlara dayalı bir çıkarım olarak biliyorum” denir. Bu yaklaşım, akla kabul ettirmeden iman etmiş olunamayacağının çok açık ve net göstergesidir. Eğer kanıtlar fiziksel (somut) olursa her hangi bir çıkarıma gerek kalmayacak, herkesin sonucu kabul etmesi zorunlu hale gelecektir. Fakat kanıtlar fiziksel değil de, matematiksel (mantıksal) olursa ortaya koyulan kanıtı, ispatı yeterli veya doğru bulmayan kişi bu mantıksal çıkarımı kabul etmeyebilir ve güven hasıl olmaz. Sonuç olarak kendisinde iman oluşmaz. Bu noktada bir zorunluluk getirilemez.

İnsanları kanunla kırmızı ışıkta durmaya zorlayabilirsiniz,
fakat kanunla mantıklı olmaya zorlayamazsınız.

Kişinin kendi tercihidir. Dolayısıyla konu kanunlaştırılamaz, ahlak ilkesi düzeyinde kalır. Hz. Peygamberin “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” ifadesi burada çok anlamlı bir durum alır. Ayrıca Medine döneminin ortalarında inen 4-Nisa suresi 136. ayette ifade edilen; “Ey iman edenler, iman edin” cümlesini ben Ey inananlar, iman edin olarak anlıyorum. Yani inancınızı bilgi zemininde inşa ediniz ve imanınızı oluşturunuz. 47-Muhammed suresi 19. ayette belirtildiği gibi: Bil ki, Allah vardır ve ondan başka ilah yoktur …

4-Nisa suresi 136. ayet : Ey iman edenler! (Ey inananlar!) Allah’a, onun resulüne, resulüne indirmiş olduğu Kitap’a, daha önce indirmiş olduğu Kitap’a inanın (İman edin). Kim Allah’ı, O’nun meleklerini, kitaplarını, resullerini ve âhiret gününü inkâr ederse geri dönüşü olmayan bir sapıklığa gömülmüş olur.

47-Muhammed suresi 19. ayet: Bil ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah’tan bağışlanma dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.

Günümüzde ateistlerin, deistlerin, agnostik pozisyon alanların ve eğitim almamış, dinci olarak nitelendirdiğimiz kesimlerin İslam anlayışında kavrayamadıkları temel noktanın inanç ve iman ayrımı olduğunu düşünüyorum. İnançlara saygım vardır, fakat hepsi o. Benim için önemli olan imandır.

Biz Müslümanların Allah inancı, imana dönüşmelidir. Ancak imanın bir anlamı, önemi, kıymeti ve işlevselliği vardır. Yukarıda verdiğim ayette dikkat edilirse, Kur’an’ın da Müslümanları Allah’a iman etmeye çağırıldığını görüyoruz.

Bilimsellik: Ölçmeye, karşılaştırmaya ve deneye dayanan bilgi edinme ve değerlendirme yöntemi. Bilimsel yöntem akıl, deney ve gözleme (şahit olmaya) dayalıdır. Bir bilginin bilimsel olmasının ölçütü yöntemsel olmasıdır. Bilimsel bilgi objektif, sistemli, tutarlı ve eleştiriye açık bilgidir. Bilimsel bilgi, teknik bilgiden farklı olarak uygulama bilgisi değil, teorik bilgidir.

Nesnel: Nesneye ait olan, kişiye özgü(öznel) olmayan demektir. Bir şeyin tamamen kanıtlanabilecek nitelikte olduğunu ifade etmek için kullanırız.
Nesnel Yargılar: Tamamen kanıtlanabilir yargılardır. Hiçbir zaman nesnel yargılara kişi kendi düşüncesini katmaz. Eğer katarsa nesnel değil, öznel bir yargı besler.

Allah’ın (Tanrı’ın) varlığının gerekliliği, mantıksal bir çıkarımdır.
Mantıksal bir çıkarımla bilinebilir.

Bilme sürecini incelediğimizde;
İnsanın bilme süreci sadece bilimsel (gözlem – şahit olmak, ölçüm, deneyim vb.) süreçlerden ibaret değildir. Biz bir gezegenin gelecek bir vakitte konumunun neresi olacağını hesaplarken – bilirken, bilimsel gözlemler sonucunda, yaptığımız ölçümlerden, somut olandan yola çıkarız , sonrasında metafizik alana yani, soyut olana geçer, matematikle yörüngesini hesaplar ve adeta geleceği biliriz. Bu bilme eylemi yani geleceği bilme eylemi, sadece bilimsel sürece indirgenemez. Yani sadece gözlem, ölçüm ve deneyim ile gerçekleştirilemez, sonuca ulaştırılamaz. Bu sürece mantık (felsefe) ve matematiği (metafizik – soyut) süreçleri katmazsanız bilme süreci tamamlanmaz. Sonuç olarak bilme süreci somut olandan, soyut olana bir yolculuktur, bilim ile başlar, metafiziksel süreçleri de barındırır veya barındırabilir veya ihtiyaç duyabilir.

47. Muhammed suresi 19. ayet: Bil ki Allah vardır ve birdir … (Allah’ın varlığını ve birliğini bilgi zemininde inşa ediniz, Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün )
Burada bir bilme süreci talep edilir. Allah’ın varlığı ve birliği bilinebilir bir şeydir. Fakat bu bilme sürecinin tamamı bilimsel olmak zorunda değildir, içinde metafiziksel (mantıksal) süreçler barındırır.

Spinoza “Etika” adlı eserinde bir dizi mantıksal önerme, aksiyom ve tanım aracılığıyla Tanrı’nın varlığını ispatladığını savundu. Spinoza’ya göre Tanrı’nın varlığı mantıksal bir zorunluluktur. Tanrı inancın değil aklın ve bilginin (imanın) konusudur. (Doç. Dr. Enis Doko tweet’i)

Tanrı’nın varlığının mantıksal, metafiziksel ve zorunlu oluşunun ortaya konabilmesi Kelâm ilminin en önemli amaçlarından biridir. (Ahmet ÇELİK Yrd. Doç. Dr., Erzincan Ü. İlahiyat Fakültesi)

İman, yaratıcının gerekliliğinin bilimsel olarak temellendirilmesiyle oluşmaya başlar. Yaratıcının gerekliliği mantıksal bir çıkarımdır (Vâcibü’l-Vücûd ve Hudûs Delili). İlk aşama budur. Bu aşamada Kutsal metinler kullanılmaz, kullanılamaz, mantıklı değildir, delil teşkil etmezler. Kozmolojik olgular, fizik yasalarının ortaya koyduğu sonuçlar, evrende gözlemlediğimiz oluşumlar gibi, nesnel deliller kullanılmalıdır. Bu aşama Ateizm ile yüzleşmeyi gerektirir. Bu aşama geçildiği takdirde diğer aşamalar mantıklı olacaktır.

İkinci aşamada: Yaratıcının kim olduğunun, bizimle temasının olup olmadığının irdelendiği, bir dizi sorular kümesine cevaplar vermek ve yine bilimsel olarak temellendirmek gereklidir. Bu aşamada da kutsal metnin ortaya koyduğu manaları/anlamları, ifadeleri kullanmak doğru değildir, delil teşkil etmez. Yani Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğunu Kur’an ayetlerinin ifadelerinden delillendiremezsiniz. Öncelikle Kur’an’ın insan sözü olmadığı, olamayacağı metnin yapısal incelenmesi sonucunda, bilimsel nitelikte ortaya koyulacak deliller ile gösterilmesi gereklidir. Önce metnin insan sözü olmadığı bilimsel olarak ortaya koyulmalıdır. Bunun peşine Kur’an dışından veya ifadelerin (Ayetlerin) Kur’an dışı referanslarından ve bilimsel delillerin ortaya koyduğu, Kur’an’ın insan sözü olamayacağı sonucundan ilerleyerek, Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğunu yine mantıksal bir çıkarımla göstermeniz gerekmektedir. Çünkü Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğunu bilimsel bir zeminde gözlem, ölçüm ve deneyim ile göstermeniz mümkün değildir. Bu ancak felsefi bir zeminde ele alınabilir. Bu durum ise Deizm ile yüzleşmeyi gerekli kılar. Tabi ki kişi bu tip bir delile ihtiyaç duymadan da kabul etmek, bilmek değil de inanmak isteyebilir ve inanır, kabul eder. (Fideist görüş) Bu tamamen kişisel tercihtir. Bir zorunluluk yoktur. Herkes istediği gibi inanır. Fakat bilmek, emin olmak ve güvenmek istenirse yani, iman sahibi olmak, rasyonel olmak istenirse (mantıklı ve akılcı) yukarıda belirttiğim gibi, konuyu bilimsel olarak temellendirmek gereklidir. Benim yaptığım çalışma işte bu ikinci aşama için kullanılabilecek bir bilimsel veridir.

İkinci Video: İman Nedir?| Din İrrasyonel Midir? | Enis Doko

Bu videonun 9.dk dan sonrası …
Bu videonun 4.dk dan sonrası

Ben bir mühendisim, hesaptan, matematikten, mantıktan, fizikten anlarım. Elimdeki objeyi (Kur’an) inceledim. Elde ettiğim sonuçları aktarıyorum, kim nasıl anlar, kimin nasıl işine gelir, kim kime kanıt gösterir veya kimin kanıta ihtiyacı var ben bilmem, anlamam. Ben elimdeki objeye, ölçüye, hesaba bakarım.

Bu çalışmanın motivasyon kaynağı Kur’an’daki ilgili ayetlerdir.

Kur’an, benzerinin ( mislinin – denginin ) insanlar tarafından yazılamayacağını iddia ederek, söyleminde bu iddiayı Müslümanların sahiplenmelerini ve dile getirmelerini ifade etmektedir.

—– 17 – İsra Suresi – Ayet 88  —– ( 1924 – Cairo edition )  —–

 قُل لَّئِنِ ٱجْتَمَعَتِ ٱلْإِنسُ وَٱلْجِنُّ عَلَىٰٓ أَن يَأْتُوا۟ بِمِثْلِ هَٰذَا ٱلْقُرْءَانِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِهِۦ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا

 Meal: 17:88 – De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.”

Ayetin Harf Sayı: 77 ≡ 0 (mod 7)      Ayetin Kelime Sayısı: 19 ≡ 0 (mod 19)

—– 10 – Yunus Suresi – Ayet 38  —– ( 1924 – Cairo edition )  —–

 أَمْ يَقُولُونَ ٱفْتَرَىٰهُ قُلْ فَأْتُوا۟ بِسُورَةٍ مِّثْلِهِۦ وَٱدْعُوا۟ مَنِ ٱسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ

Meal: 10:38 – “Onu o (peygamber) uydurdu” mu diyorlar? De ki; “Haydi siz de onun gibi bir sure getirin ve Allah’tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onu da yardıma çağırın.
Eğer sözünüzde sadık iseniz (bunu yapın)”.

Eğer ben, Kur’an’ın insan tarafından uydurulduğunu iddia edenlere, getirin onun benzeri bir sure diyeceksem!!! Getirilen ve benzer olduğu iddia edilen bir sure niteliğindeki 3-5 satırlık yazının Kur’an benzerliğini nasıl ölçeceğimi bilmem lazım. Bu ölçme yöntemi tamamen nesnel olmalıdır. Yani benzerlik ölçümü, yazıyı getirenler ve benim tarafımdan hiçbir şüpheye ve tartışmaya yer vermeyecek kesinlikte olmalıdır. Bu kesin sonucun elde edilmesi için, inançlarımızdan ve öznel değerlendirmelerden bağımsız, her iki tarafında kabul edeceği bir ölçü aletiyle veya sayısal bir ölçüm metoduyla Kur’an’ın benzerlik ölçümü yapılmalıdır.

Dolayısıyla Kur’an metninde insanın neyi yapamayacağı açıkça, bilimsel olarak gösterilmeli ve Kur’an metni benzerliğinin ölçüm metodu yine, bilimsel olarak ortaya koyulmalıdır. Ve bu metot bilimsel olarak uygulanabilir nitelikte olmalıdır.

Bu çalışma; Kur’an’ın 74.Müddesir Suresi 31. Ayette belirtildiği gibi; Benim imanımı güçlendirmiştir. Sağlam bir bilgiye ulaşmamı sağlamıştır. Kuşkularımı, (şüphe, bilgiye ulaşma yollarını açan önemli bir unsurdur) yani bilgi eksikliklerimi ortadan kaldırmıştır. Bence kuşku veya şüphe bir iman eksikliği değildir, bilgiye duyulan açlıktır. Fakat ben DNA’ya veya daha bir çok dizayna baktığımda aynı noktaya varıyordum zaten. Bence doğal oluşumları, dizaynları inceleyen herkes bu detayı görebilir. Bu noktada Kur’an’ın çok enteresan, değişik bir özelliği vardır. Kur’an, ağaç, böcek, çiçek gibi doğal bir oluşum değildir. Kur’an, son tahlilde, insan elinin tuttuğu kalem ile yazılmış olan bir kitaptır. Doğal olmayan, insan elinden çıkan bu nesnenin insanlar tarafından yapılamayacak nitelikte olması son derece dikkat çekicidir ve daha da dikkat çekici olan tarafı, bu nesnenin, bu niteliği, kitabın içinde açık bir şekilde dile getirilmiştir, hem de konuyla ilgili en ufacık bir bilgi kırıntısına dahi sahip olmayan, 1400 sene önce insanların yaşadığı bir ortamda. Olacak şey değildir. Olağanüstü bir olaydır.

Çalışmalarım sonucunda benim vardığım son nokta; Kur’an insanların yapabileceği bir şey değildir. (Bu ifade Kur’an’ın korunmuş olduğunu, yani değişmediğini, değiştirilemediğini kapsar). Bunu içindeki sayısal yapıya dayanarak söylüyorum. Kur’an’ın içindeki fark ettiğimiz sayısal yapı; kutsal metnin dışında bir olgudur. Kur’an ayetlerinin ifadelerinden bağımsızdır, nesnel niteliktedir. Dolayısıyla delil olarak kullanılabilir. (Ayrıca bu iddia kitabın yazarı tarafından, 17:88’de açıkça ifade edilmiştir. Bu iddia benim değil kitabın yazarının iddiasıdır. Ben bu iddianın kriterlerini kitapta gördüğümü ve herkesin görebileceği bir şekilde gösterdiğimi düşünüyorum)
Bu konuda bir itirazı olan veya karşı iddiası olan varsa, bakın ben (Kur’an’dan alarak) aşağıya yazıyorum sayısal yapıyı ve insanlar yapamaz diyorum. Bu sayısal yapıya benzer bir sayısal yapı barındıran metni insanlar yazılabilir diyen varsa, metni bıraktık, önce sayısal yapıyı yapsın görelim. Bakın ben buradayım, bir yere gitmiyorum. Varsa kendine güvenen, gelsin, çıksın ortaya. Hodri Meydan.

Aşağıdaki denklik kriterlerinden 3 tanesi:

1- Denklikteki sayı 4002 basamaklıdır, bu sayı sadece 40 ve 8 sayılarının bir araya gelmesinden oluşur ve 19 sayısına tam olarak bölünür. Doğal iterasyonla olasılık değeri yaklaşık olarak (1 / 1 × 10+12) 1 Trilyonda 1’dir. Yöntemini bilirseniz 40 ve 8’lerin kombinasyonu ile olasılığı 1/19 olarak sayıyı üretebilirsiniz. Sizin üreteceğiniz denkliği oluşturan sayı da benzer nitelikte olmalıdır. 40 ve 8 sayılarından oluşmalı, en az 4000 basamaklı olmalı ve 19’a tam olarak bölünmelidir.

2- Denklikteki sayıda 40 sayısından 1855 adet, 8 sayısından 292 adet vardır. Toplamı 1855+292 = 2147’dir. Bu sayı 2147 ≡ 0 (mod 19), 19’a tam olarak bölünmektedir. Olasılık değeri (1/19) 19’da 1 dir. Sizin getireceğiniz denkliği oluşturan sayının içindeki 40 ve 8 sayılarının adetlerinin toplamı da 19’a tam olarak bölünmelidir.

3- Denklikteki sayıda 40 sayısından 1855 adet ve 8 sayısından 292 adet vardır. Bu sayılar sırasıyla 40 1855 8 292 olarak yazıldığında oluşan sayı 4018558292 ≡ 0 (mod 7) ve ≡ 0 (mod 19), 7’ye ve 19’a tam olarak bölünür. Olasılık değeri (1/133) 133’de 1’dir. Sizin getireceğiniz denklikteki sayının da içindeki 40 sayısının adedi ve 8 sayısının adedi açıkladığım gibi sırasıyla yazıldığında 7’ye ve 19’a tam olarak bölünmelidir.

Doğal iterasyonla Toplam olasılık değeri: 1/1×10+12 × 1/19 × 1/133 = 1/2,5×10+15
2,5 Katrilyon’da 1’dir.

Yöntemini bilirseniz, Toplam olasılık değeri: 1/19 x 1/19 x 1/133 = 48.013
48.013 denemede 1 tane benzer sayı bulabilirsiniz.
Bu yapı Kur’an’ın Ha-Mim ile başlayan 7. yüzyılda, 19 senede, 7 sure olarak 19 parçada indirilen ayetlerinin oluşturduğu surelerdeki (40-41-42-43-44-45-46) sayısal yapısının bir bölümüdür.
Denkliğin Kur’an’dan alınarak nasıl oluşturulduğunu linkte bulabilirsiniz.

“Deneme Tablosu” sayfasında kendi sayılarınızı deneyebilirsiniz.

Aşağıda verilen denkliğin 1.kriterinin doğal iterasyonla oluşma olasılığı yaklaşık olarak 7,69 trilyon’da 1 ‘dir. 1’den 1 katrilyona kadar olan sayılar arasında 40 ve 8 sayılarından oluşan ve 19’a tam olarak bölünen sadece 130 tane tam sayı vardır. (Sayı büyükçe olasılık değeri çok hızlı bir şekilde düşer, fakat bu olasılık değeri bizim konuyu anlamamız için yeterli olduğunu düşünerek hesabı daha fazla ileriye götürmüyorum.)
Bu denkliğe benzer bir denkliği bilgisayar ve özel programlar aracılığıyla yazabilirsiniz. Verdiğim üç kriterinin toplam olasılık değeri 2,5 Katrilyon’da 1 civarındadır. Benim hesaplarıma göre, doğal iterasyon kullanarak, yani sayıları bir bir artırarak bu olasılığı bulmak bilgisayar ile 1.500 yıl kadar sürecektir (Bilgisayarın işlem hızına bağlı olarak süre değişebilir). Eğer doğru kombinasyon yöntemini kullanırsanız olasılık değeri 48 Binde 1’e düşer ve bilgisayarla çok kısa bir zaman içinde bulabilirsiniz. Fakat unutmayınız ki verilen bu denklik ve kriterleri Kur’an sayısal yapısının birbirine matematiksel olarak bağlı olan denkliklerinden sadece küçük bir grubudur. Yani okyanusta bir damla gibidir, fakat meraklısı, karşı iddiada olanlar konuyu çözmeye buradan başlayabilirler.

Benzer bir yapı, denklik getirmek isteyene bir fikir olması açısından; Örnek olarak, sizde 40 ve 8 sayılarından oluşan ve 19’a tam olarak bölünen ve benim verdiğim sayıdan küçük olan ilk sayıyı bulup getirebilirsiniz. Getireceğiniz denklik benzer bir denklik olacaktır, fakat kabul edilmesi için diğer denklikleri de sağlaması gerekecektir.

Aşağıda verdiğim büyük sayının 19’a tam olarak, kalansız bölünebildiğini verdiğim web sayfasını kullanarak teyit edebilirsiniz. Sayının üstüne çift sol tık yapınız ve kopyalayınız, https://goodcalculators.com/big-number-calculator/ adresindeki web sayfasına geçiniz ilgili kutucuğa Number (A) yapıştırarak devam ediniz. Diğer Kutuya Number (B) 19 yazınız ve işlemi seçiniz. Orada A MOD B işlemini kullanırsanız denkliğin 0 (sıfır) olduğunu göreceksiniz, bu sonuç sayının 19’a tam olarak, kalansız bölündüğünü gösterecektir. Büyük sayıyı değiştiriniz, mesela içinden bir adet 40 sayısını siliniz ve işlemi tekrarlayınız, 19’a bölündüğünde, A MOD B işleminde kalanın 0 (sıfır)’dan farklı çıktığını, yani 19’a tam olarak bölünmediğini gözlemleyiniz.

408408408404040404040404088404040404088408404088404088840404040840404084040404084040404084040404084040404040404040408404084040840404040404040408404040404040404040404040840404040840408404040408404040408404040404040404040404040404040404040404040840408404040840404040404040404040840404040404040404040404040404040404040404040404040404040840408404040404040404040404040404040404040404040404040408404040404040404040408404040404040404040840404040404084040408404040404040404040404084040404040840408404040408404040404040404040408404040404040404040888404040404040404040404040408404040404040404040408404040840404040404084084040404040404040404040404040404040404040404040404040840404040404040884040404040404040404040404088404040840404084040404040404040404040408404040404040408408404040404040404040404040408404040408404040408404040404040404084084084040840840404040404040404084040404040840408404040404040840404040404040404040404084040404088404040404040404040404040408404040404040840840840840404040840404040408408404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040840404040404040404040404040408404040404040404040404040408404084040404040408408408404040404040840408404040840404088840404040840404040404040404040408404040408408408404040404040404040404040404040408408404040404040404040404040404040404040404040404040840404040404040404040408404040404040404040404040404040840404084040404040408404040404040404040404040404040840840404040404084084084084084084040404040404040884040408404084040408404084040404084084040404040404084040404084040404040404040404040404040404040408840404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040408404040840408408404040840404040404040840404088408404040404040404040404040404040404040404040840404040408404040884040408884040404040408404040404040840840404040404040404040404040404040404040404040840840404040404084040404084040404084040404040404040404040404040884040404040404040840404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404084084084040404040404040404040404040408408840840884040404040404040404040404040840840840404040840408404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404084040404040404040408404084040404040840404040840404084040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404084084040408840404040840840404040840408404040404084084040404040404084040840404084040840404040404040404040404040404040404040404084040404040404084040404040404040840404040404084040404040404040404084040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404084040404040840404040404040404040404040408404040404084084040404040404040404040404040404040404040404040408408404040404040840404040840840404084040408404040404040404040408404040404040408404040408408408404040404084040404084040404040404040408404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404040404084040404040404040404040404040404040404040404040404040404084040404040404040404040404040404040840404040404040404040408408404040404084040840404084040404040404040404040404084040404084040404040404040840840840408404040404040404040404040840840884040404040404040404040404040404040404040404040404040840404040404040404040404040404040840404084040404040404040404040404040404040404040404040404040408404040884040408408404040404084040840404040404040404040840840404040404040408404084040404040404040404040404040404040404040404040840404040404084040840404040404040404040840404040840404040840404040404040404040404040404040408404040840404040840408408408404084040404040840404040404040404040404040404040404040404040404040840404084040840404040404040840404040404040840404040404040404040404040404040404040840404040840404040884040884040840840404088404040408404040840404040840840404040404040404040404040404040404084040404040408404040840404040404040404040404040404040404040408404040840404040404040404040404040404040404040884040408404040404040404040404084040404040404040404084040404040404040404040404040404040840408404040404040404040404040 ≡ 0 (mod 19)

2 yorum

    • Destekleriniz için teşekkürler.
      Allah razı olsun.
      Eğer uygun buluyorsanız sizlersen bilgileri paylaşmanızı ve diğer Müslüman kardeşlerimizin de istifade etmesinde katkıda bulunmanızı istirham ediyorum.
      Selam ve Saygılarımla.

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*