Bilgiye Dair;
Akıl, Zekâ ve Bilgi (Veri) kavramlarını iyi anlamak gerektiğini düşünüyorum.
Aklı bir aygıt olarak tanımlıyorum, zekâ ise, bu aygıtın bilgi işleme kapasitesi, bilgi ise verilerin, yani doğadan gözlem ve ölçümler sonucunda elde ettiğimiz, nicel veya nitel değerlerin işlenmesi sonucunda ortaya çıkan üründür.
Öncelikle genel bir yanılgıyı hemen düzeltmek isterim. Toplumumuzda, hatta dünya genelinde akıllı insan dendiğinde, bilgili insan anlarız. Akıllı olmanın (yani akla sahip olmanın), bilgili olmayı gerektirdiğini düşünürüz. Bizim için akıllı olan bilgilidir. Bu son derece yanlış, son derece hatalı bir ön yargıdır. Akıllı olmak bilgili olmak demek değildir. Her insanın aklı vardır, akıl beynimizdeki bir aygıttır. Bugünün bilgisayarla tanışmış insanı bu kavramı kolay anlayacaktır. Bir bilgisayar düşünün, bilgi işleme donanımına sahip, müthiş bir merkezi işlem birimi var, bilgi depolama üniteleri var, bilgiyi çeşitli formlarda (formatlarda) gösterme, duyurma, alma ve iletme donanımlarına sahip. Bilgi işleme hızı çok yüksek. Fakat içine program yüklemedik. Yani yöntemleri, metotları henüz yok, ayrıca bu yöntemler ile işleyeceği verileri de yok. Bu bilgisayarın kurulu bu müthiş donanımı bu şekliyle ne iş üretebilir, ortaya nasıl bir ürün koyabilir, bu muazzam kapasite bu haliyle ne işe yarar.
Sonuç olarak aklı olan ve belli bir kapasitede zekâsı olan fakat bilgisi olmayan insan düşünün. Bu insana sen aklını kullan, dini akıl ile anla dediğinizde, bilgisi olmayan vatandaş, maalesef o zekâ ile, aklını çalıştıracak, olmayan bilgi sebebiyle, önermeleri kuramayacak ve sonuç inkara gidecektir. Dolayısıyla bilgisi olmayan vatandaşın aklını kullanmaya çalışması onu, yalan yanlış sonuçlara götürecektir. Her insanın aklı ve bu aklın bir kapasitesi, yani zekası vardır, fakat önemli olan, bu aklın kullanacağı bilgilere ulaşmaktır, eğer siz bilgilere ve bu bilgileri işleyecek metotlara (bilimsel yöntemlere) sahip değilseniz veya yarım yamalak sahipseniz, ortaya çıkaracağınız sonuçların sağlıklı olacağını söyleyemeyiz. Bu sonuçların sizin zannınıza dayalı olduğunu söylemek, çok yanlış olmayacaktır. Bu bilgilerin bir araya gelip, ilişkilendirilmesi ve fikir oluşturulması yani bir aksiyonun tanımlanması mümkün olmayacaktır. Bu durumdaki kişiler, ancak bir fikri olduğunu zannedeceklerdir. Kendilerine fikirlerinin sağlıklı olmadığı söylendiğinde, savunacak altyapıları olmadığı için, kendini koruma iç güdüsüyle, doğrudan saldırgan bir tavır ile karşı fikirleri sadece karalama ve yok sayma eğiliminde olacaklardır.
Bugün Ateistlerin, Deistlerin ve akli deliler ile dini algılamaya çalışmayan Dincilerin problemi bilgisizliktir. Bilgisi olmayan adamın işi zordur. Hele birde zekâ kapasitesi biraz yüksek ise, işi gerçekten zordur. Dolayısıyla 10 yıl değil, bu kafadaki adama 1000 yıl anlatsan anlamaz, isterse 200 IQ olsun, bilgi yoksa bu kapasitenin işleyeceği ve ortaya koyacağı bir fikir yoktur. Fikrin temelinde bilgi olmalıdır, yani fikirler bilgilerin üzerine inşa edilirler. Bilgisi olmayanın fikri olamaz, olduğunu zanneder. Bugünün Türkiye’sinde maalesef çokça karşılaştığımız bir tiptir. Bilgisi olmadan Fikri olanlar. Bu tipler toplumumuzda kimi zaman Ateist, Deist, Agnostik olarak, kimi zaman da Dinci olarak karşımıza çıkarlar. Aralarında fark yoktur, bilgisizdirler, İnanç kavramıyla İman kavramının farkını anlayamamışlardır, içinde bulundukları tutarsız, mantıksız, kendini yenileyemeyen, geliştiremeyen ortamın etkisinden kurtulamamışlardır.
Maalesef Türkiye’de eğitimimiz bilgi, bilginin işlevselliği, bilgiye erişim metotları, gözlem ve ölçümün önemini aktarma konusunda çok ama çok zayıf. Bir de, felsefeci Arthur Schopenhauer’un yazılarında konu ettiği başka bir nokta vardır: İnsanlar bilgiyi, kitapta yazılanı okuduğunda anlayacağını, tanıdığını, öğrendiğini zannediyorlar. Okuyunca (ezberleyince) o bilginin sahibi olduklarını zannediyorlar. Yani o bilgiyi kullanarak bir iş yapabileceklerini zannediyorlar. Bu çok büyük bir yanılgıdır, insanın kendi kendisini kandırmasından başka bir şey değildir. Bilgi, okuyan, öğrenen kişinin hayatında bir işlevsellik yüklendiğinde o kişiye ait olmaya başlar. Kişi o bilgiyle fikirler inşa eder, o fikirlerin gereğini yapar.
Olay tamamen aksiyona endekslidir yani. Kur’an’da çok temiz özetlenmiştir.
Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?
Sonuç olarak herkese tavsiyem şudur:
Bilgi ile donanmanızı tavsiye ederim. Bilginin sahibi olmaya özen gösteriniz. Bilgi sizin üzerinizde bir süs gibi kalmasın. Her gün kullandığınız, canlı, devamlı gelişen, geri besleme alarak zafiyetlerinden, yanlışlıklarından temizlenen bir değer olarak beyninizde yer alsın.
Allah hayretimizi arttırsın.
Mustafa Kurdoğlu (05.11.2021)
Bir yanıt bırakın